DENEYİMLİ BİR ÖĞRENCİDEN ANNE BABALARA NOTLAR

Bugün Ahmet Hamdi Tanpınar İlköğretim Okulun’da ikici sınıf öğrencilerinin velileriyle bir araya geldik. Veli toplantılarında uzman psikolog olmaktan çok deneyimli bir öğrenci olduğumu hatırlar ve öğrencinin halini, beklentisi, endişelerini böyle bir bakış açısı ile anlatmayı tercih ederim.

Bugünkü veli buluşmasının da diğerleri gibi en çok sorulan soruları:

–          Dikkati çok dağınık ne yapmalıyız?

–          Sürekli eşyalarını bir yerlerde bırakıyor, malının kıymetini nasıl öğreteceğiz?

–          Çok öfkeli. Etrafındakilere zarar veriyor. Bunu yapmamasını nasıl sağlayabiliriz?

–          Her şey için benim onayımı bekliyor. Bana yapışık yaşıyor. Nasıl baş edebiliriz?

–          …….

–          …….

diye devam eden herbiri birbirinden önemli, her biri çocuğun ve anne babanın yaşamını gerçekten büyük ölçüde zorlaştırabilecek konulardı.

Önce yapıştırma çözümleri konuştuk. O durum içerisindeyken, anlık kurtarıcılar olarak işe yarayabilecek olanları ve tabii hepimizin bildiği gibi uzun vadede aslında iyileşme yaratmayacak olanları. Sonra da esas çözümün nasıl bulunması gerektiğini…

–          Doğru model olmayı

–          Onları tanımaya çalışırken kendimize sormamız gerekenleri

–          Hangi yaşta ne kadar sorumluluk verileceğini

–          Sorumlulukların bazen nasıl da sorunluluklara dönüşebileceğini

–          Eşlik etmekle takip etmek arasındaki farkları

–          Anne-baba-çocuk hiyerarşinin ne olduğu ve nasıl olması gerektiğini…

Anne babalar soruları kendileri için gibi gözükse de hepimiz için sordular. Çünkü anne baba olmak herkes için deneyimleyerek öğrenilen bir süreç. Sormak, okumak, eğitimlere katılmak da bu deneyim sürecinde bilgi birikimimizi arttırıp bize esneklik kazandıran, daha hızlı ve doğru çözümler bulmamızı sağlayan fırsatlar.

Sorulacaklar ve paylaşılacaklar bitmez. O yüzden devamı için hepinizi Anne Baba Atölyeleri’ne bekliyoruz. Daha iyi anlamak, doğru model olmak, yarattığımız etkinin farkına varmak ve anne babalığın keyifli anlarını arttırabilmek için…

Reklam

YİYORUM ÖYLEYSE MUTLUYUM

Hiç hızlı kilo alıp veren biri olmadım. Yılda en fazla 1 kglık farklılıklar görürüm tartıda. Ama hiç düşünmeden özenle hazırlanmış, lezzetli yemekleri, hiçbirini diğerine karıştırmadan, her lokmasının tadını çıkara çıkara yemenin en büyük zevklerimden biri olduğunu söyleyebilirim. Belki de bu yüzden ne zaman kilo vermeye ilişkin sohbetler başlasa, insanlar nasıl diyet yaptıklarını ya da yapılması gerektiğini anlatsalar, birden öfkelenmeye başladığımı hissederim. Bu keyfi hayatımdan çıkarma ya da sınırlama düşüncesi beni o kadar rahatsız eder ki, hemen ardından yeme isteğimin de artmaya başladığını fark ederim.

Yemek Bağımlılığı

Geçtiğimiz günlerde öğrendim ki yalnız değilmişim. Bir kitapçının psikoloji raflarında kendimi kaybetmişken, bir anda hemen yan rafta duran “Yemek Bağımlılığı” isimli kitap dikkatimi çekti. Etrafındaki diyet kitaplarının tümünü görmezden gelerek kitabı elime aldım. Kitabın yazarı Mike Dow alandan biri. Bağımlılıklar ile Bilişsel Davranışçı Terapi yaklaşımı ile çalışan bir psikolog. Dr. Dow kendisini de eski bir yemek bağımlısı olarak tanımlıyor. Kilolu bir geçmişi, bol kalorili yiyeceklere büyük bir tutkusu varmış. Bu yönümüz tam olarak benzemese de, yemekten aldığımız keyfi tarif ediş biçimlerimiz örtüşüyor.

 

Dr. Dow, kitabında endişe ve mutsuzluk hallerinde yemeğe sarılanlara sesleniyor. Yemeyi tercih ettiğimiz besinlerin nasıl bir anda kaygı ve mutsuzluğu geçirdiğini ama hemen akabinde daha hızlı bir bunalıma sürüklediğini bedenin kimyasal sistemi üzerinden herkesin anlayabileceği bir dille anlatıyor.

Yemek Bağımlılığının Tedavisinde Dr. Dow’un Yaklaşımı 

Bu durumu sağlıklı bir şekilde değiştirebilmek için de 28 günlük bir program öneriyor.  28 günlük programın ilk haftasında yeme biçiminizden hiçbir şeyi değiştirmeden, sizi mutlu edecek ya da kaygınızı hafifletecek (Dr. Dow’un tanımıyla dopamin ya da serotonin seviyelerini yükseltecek) sağlıklı yiyecek ya da etkinliklerden sadece 2’sini hayatınıza düzenli şekilde dahil ediyorsunuz. İlerleyen haftalarda da zararlılardan 1 çıkarıp yararlılardan 1 eklemeye devam ediyorsunuz. Eklediğiniz kaygıyı azaltıcı ya da mutluluğu arttırıcı sağlıklı besin ya da aktiviteler, doğal olarak bunların ihtiyacı ile aldığınız şekerli ya da yağlı gıdalara ilginizi azaltmaya başlıyor. Onları daha az aramaya, bir şekilde yaklaştıysanız da daha az yemeye başlıyorsunuz.  Çünkü artık onlara ihtiyacınız kalmıyor.

 

İşin en ilginç tarafı ise, kitabı okuduğum süreden beri programı uygulamayı denememiş olmama rağmen, eskisine göre çok daha az şekerli ya da yağlı şeylere ilgi duymaya başlamış olmam. Çünkü aslında kitabı okurken kilo vermeye değil, daha mutlu ve daha az endişeli olmaya bir şekilde niyetlenmeye başlamış oluyorsunuz. Niyet bu olunca da onu yememeliyim, bundan uzak durmalıyım değil, “bu tam tahıllı sandviç bana iyi gelecek” düşüncesi seçimlerinizi yönlendirmeye başlıyor. Düşünceleriniz hem duygunuzu hem de davranışınızı otomatik bir şekilde sağlıklı olana doğru yönlendiriyor.

 

Eğer anoreksiya ya da bulimia gibi yaşamsal riskleri olan ciddi bir yeme bozukluğunuz yoksa, sağlıksız yeme davranışını önlemeye yardım edecek güzel bir Bilişsel Davranışçı Terapi kitabı “Yemek Bağımlılığı”. Yiyorum öyleyse mutluyum diyen herkese…

Arkadaşlarla Mutlu Bir Tatilin Püf Noktaları

IMG_4441İnsanın arkadaşını seyahatte tanıyacağına dair güzel bir sözümüz var ya çok ama çok doğru. O yüzden kısıtlı olan tatil fırsatlarını gerçekten iyi tanıdığınızdan emin olmadığınız birileriyle geçirmek büyük bir risk.

Arkadaşla tatil bir bakıma sözleşmeli evlilik gibi. Dönüşte, boşanabilirsiniz, sınırlarla ilişkiyi sürdürebilirsiniz ya da arkadaşlığınızı daimi kılabilirsiniz. Tıpkı evlilikler gibi, arkadaşla çıkılan tatili de iyi sürdürmenin bazı kuralları var:

Yola çıkmadan tatilden ne beklediğinizi konuşun.

Birçok konuda, herkesin bizim gibi düşündüğüne dair yanlış bir kanımız var. Bu yüzden bazı konuların hiç konuşulmadan, olduğu gibi kabul edilmesini bekleriz. Söz konusu güzel bir tatil olunca, yanımızdaki kişinin de bizimle aynı şeylerden keyif aldığını düşünmek büyük bir hata.

Kimisi için güzel bir tatil, sabahtan akşama kadar odadan çıkmadan yatmak, bir diğeri için gidilen yerin herbir toprak parçasına ayak basmak, bir başkası için sabaha kadar çılgınlar gibi eğlenmek olabilir. Konuşmadan bilemezsiniz. Ve sonra size eşlik etmediği için ona kızabilirsiniz.

Size eşlik etmesine ihtiyacınız var mı?

Tatile birlikte gidecek olmanız, bütün zamanları birlikte geçireceğiniz anlamına gelmez. Ama bazen kişilerin tatile ek olarak böyle bir beklentileri de olabilir. Denizde, yemekte ya da gezmede birlikte olmaya ihtiyacınız var mı, konuşmalısınız. Sabah sizinle yürüyüşe gelmesini ya da akşam onunla geç saatlere kadar eğlenmeyi birlikte yapmak isteyip istemediğinizden ve bu konuda birbirinize baskı yapmayacağınızdan emin olun.

Önceki tatil arkadaşlıklarınızı anımsayın ve paylaşın.

Eminim bundan önce de defalarca başkalarıyla tatil yapmışsınızdır. Eski yaşantılardan alınan dersler, en büyük yol göstericilerdir. Çoğunlukla bunu unutur, her defasından muhteşem olacağına inanarak aynı yolculuğa başkalarıyla yeniden çıkarız. Önceki tatillerinizi anımsayın: Hangi anlarda en çok keyif almıştınız? Ne olunca sıkılmaya başlamıştınız? Kötü giden şeyler var mıydı? Paylaşırsanız, beklentilerinizi daha kolay ayarlayabilirsiniz.

Arkadaşla çıkılan tatil akıllardan çıkmayan bir rüya da olabilir, kabusa da dönüşebilir. Yapılabilecek en iyi şey, ne istediğinizi ve ne verebileceğinizi bilmektir. Tıpkı tüm diğer ilişkilerdeki gibi.