Okul Seçerken Sordunuz Mu?

Çocuğunuzun gittiği okulun şiddete ilişkin eğitim anlayışını biliyor musunuz? Çoğu veli bilmez. Ancak şiddetle karşılaştıkları zaman yaşayarak öğrenir.

Veliler çocukları için en iyi okulu araştırırken;

  • Okulun fiziki şartlarını,
  • Eğitim öğretim saatlerini,
  • Sınıfların mevcudunu,
  • Sosyal aktivitelerini,
  • 1 yıllık eğitim öğretim ücretini,
  • Mezunlarının daha sonra hangi okullarda okuduğunu,
  • Öğretmenlerinin hangi üniversitelerden mezun olduğunu ve kaç yıllık deneyimlerinin olduğunu bilirler. Araştırır öğrenirler.

AMA

Veliler, okulun şiddetle nasıl mücadele ettiğini birçok zaman çocukları o okulda okumaya başladıktan sonra, başlarına gelen kötü tecrübelerle öğrenirler.

Ne yazık ki ülkemizdeki okulların büyük bir çoğunluğunun okul içinde şiddete dur demeyi öğrencilerine öğretebilecekleri, planlı, aktif bir zorbalık karşıtı programları yoktur. Öğrenciler herhangi bir şekilde başkalarına zarar verici davranışta bulunduklarında o günü kurtaran çözümlere başvurulduğu sıkça görülür:

  • Öğrencinin müdürün ya da rehber öğretmenin odasına gönderilmesi,
  • Aileyi arayıp bilgi verme/şikayet etme,
  • Velilerin okuldan bağımsız olarak birbirleriyle irtibata geçmeleri,
  • Şiddet uygulayan çocuğun okuldan uzaklaştırılmak istenmesi en sık rastladığımız gündelik çözümlerdir. Çoğunukla da şiddeti durdurmak konusunda pek de etkin oldukları söylenilemez.

OYSA Kİ;

Şiddet her şeyden evvel çok boyutludur. İsim takmadan oyunlara almamaya, tehdit etmekten fiziksel müdahaleye, sosyal medyada hakkında konuşmaktan iftiraya kadar bir kişiye duygusal, fiziksel, ruhsal olarak zarar veren her davranış şiddet sınırları içerisinde değerlendirilmelidir.

Şiddet söz konusu olduğunda, hem uygulayan hem maruz kalan hem de şiddete tanıklık edene karşı gösterdiğimiz yaklaşımın büyük bir önemi vardır. Şiddetle sadece şiddet anında değil, eğitim politikasının bir parçası olarak hemen her etkinliğe yedirilmiş bir bir sistem ile mücadele edilir. Öğrencilere şiddetin kabul edilemez bir davranış olduğu, çok daha geniş bir yelpaze içerisinde programlı bir şekilde öğretilmelidir.

Çocuğunuz okulda okurken, bugüne kadar evde hiç gözlemlememiş olsanız bile arkadaşlarına ya da öğretmenlerine karşı zarar verici bir tutum içerisinde bulunabilir, böyle bir tutuma maruz kalabilir ya da tanıklık edebilir. Her üç durumda ve bu durumlarla karşılaşılmadan evvel, çocuğunuzu göndermeyi planladığınız okulun nasıl bir tutum içerisinde olacağını, şiddeti önleme programlarını okul seçiminizi yapma aşamasındayken mutlaka ama mutlaka öğrenmelisiniz. Aksi halde çocuğunuz her hangi tarafta olursa olsun aslında mağdur konumundadır. Sizlerin veliler olarak bu konuya verdiğiniz önem, okulların da bu konudaki yaklaşımlarını gözden geçirmeleri ve doğru programı uygulayabilmeleri için itici bir güç olacaktır. Ve bu güç, tüm toplumda şiddetin önüne geçebilmenin en kuvvetli adımıdır.

Reklam

Anne Baba Olmadan Önce

Anne baba olan danışanlarımın çoğu, görüşmeler esnasında bana bir çocuğum olup olmadığını sorarlar. Bu sorunun altında, tam olarak anlaşılma ve uygulanabilir çözümler alma ihtiyacının olduğunu anlamak çok da zor değil. Her ne kadar bu ihtiyacı karşılamak için, bir psikoloğun anne baba olması gerekmese de, kişisel deneyimlerimden de yola çıkarak anne baba olmayı düşünenlere derim ki:
Anne babalık, son derece duygusal sebeplerle giyilen bir kimliktir. Zira, anne baba olmanın mantıklı herhangi bir yanı bulunmaz. 
Bulantılar, ağrılar, uykusuzlukları barındıran 9 ay,
Büyük bir cesaretle, birçok ağrı ve sancıyı göze almayı gerektiren doğum süreci,
Çalkantıları 40 günden çok daha uzun süren loğusalık,
Uykusuz geceler,
Yaşam boyu vazgeçtim deme şansı bulunmayan bir sorumluluk,
Zaman, enerji, maddi kaynakların ona adanması,
Vazgeçilen ya da ertelenen diğer ben tanımlarınız, sosyal hayatınız,
Belirsizlikler, sınır denemeleri, düşmeler, kalkmalar, kazalar, can acıları, ağlamalar, ödevler, okul seçimleri…
Ve tüm bunlara rağmen, büyüyüp bir gün terapiste gittiğinde o odada en suçlu kişinin siz olacağınızı bilmek…
Tüm bunları bile bile anne baba oluyorsanız, bunun mantıklı bir şey olmadığında hemfikiriz demektir.
Anne babalık, başından sonuna bir eşlik ve rehberlik sürecidir.
 
Eşlik ve rehberlik etmenin, anne babalığın özü olduğunu düşünüyorum. Çocuk ve anne baba arasındaki ilişki zorluklarının hemen hepsi, bu konudaki eksikliklerden kaynaklanır. Anne ve baba, zihnindeki çocuk ve zihnindeki anne baba tanımı ile sürece başlar. Bu tanım bugüne kadar gördüğü, okuduğu, deneyimlediği tüm anne baba çocuk ilişkilerinden parçalar taşır. Buna okuduklarından, izlediklerinden, eş dost ve uzmanların söylediklerinden öğrendiği yapılması ve yapılmaması gerekenler eklenir: İki saatte bir emzirmeliymişim, emzirmeyi yirmi dakika sürdürülmeliymiş, mutlaka sırt üstü yatmalıymış, ilk altı ayı da benim odamda geçmeliymiş. Annecim diye hitap edilir miymiş? Övmek zararlı mıymış? Ceza verilir miymiş? Cezaya ceza denir miymiş? …miş…mış…müş…  Bu -meli -malılar, daha doğduğu anda size verilenler. Buna benzer tanımları içeren önünüzde yaklaşık 20 yıl var.
Hal bu ki, her çocuk ve dolayısıyla her anne baba eşsiz ve biriciktir. Dolayısıyla, her birinin de ihtiyaçlarının içeriği, miktarı, süresi birbirinden tamamıyla farklı olur. Genellemeler ve buna ilişkin veriler, bilgi dağarcığınızı genişletmek, çocuğun ihtiyacını karşılayabilmek için farklı yolları deneyebilmek için kesinlikle çok önemli. Bu nedenle çok okumak, araştırmak, işin uzmanına sormak, başka anne babaların neler yaptığını öğrenmek gerek. Ancak bunları tek yol olarak benimsemek, “bu iş böyle yapılırmış” demek hem çocuğun hem de sizin ihtiyaçlarınızın gözden kaçırılmasına sebep olur. Böyle bir durumda da çekiştirmeler başlar. Böyle anlatınca kulağa biraz karmaşık gelebilir. Bir örnek üzerinden ele alalım:
30’lu yaşların ortalarında anne baba oldunuz. Kendinize ilişkin çok sayıda tanımınız var. “Çalışkan, kendine yeten, sosyal, uykuya düşkün, spor yapmayı seven, titiz, bakımlı, tutkulu vs. bir insanım.” Bu tanımların her insanda ne kadar farklı olabileceğini bir düşünün. Sonra bir bebeğiniz oldu. “Az uyuyan, kolay sakinleşmeyen, sese ve ışığa aşırı duyarlı, sık sık ama az az emen, sevimli bir bebek.” Tıpkı anne babaya ilişkin tanımlar gibi, bebeğe ilişkin tanımların da yüzlerce kombinasyonu olabileceğini aklınızda tutun.  Uykuya çok düşkün bu annenin, az uyuyan bebek ile yaşayacağı fiziksel çökkünlüğü ve yardım ihtiyacını, uyku ihtiyacı az bir annenin çok uyuyan bebeği ile karşılaştırın. Sadece bir özelliğin bile insanın bebeği ve kendisi ile ilgili yardım ihtiyacını, yetkinlik anlayışını, mutluluğunu ne ölçüde değiştirebileceğini tahmin edebiliyor musunuz? Hal böyle olunca, nasıl olur da ilk 4 ay bebeğinize yalnızca siz bakmalısınız, onu her ihtiyacı olduğunda kucağınıza almalısınız ya da 2 saat dolmadan kesinlikle emzirmemelisiniz diyebilirsiniz ki?
Montessori, Waldorf, Reggio Emilia, Doğal Ebeveynlik, Demokratik Ebeveynlik ve daha bambaşka bir sürü anne babalık yaklaşımı var. Her birinin de bazı yönleriyle hitap ettiği çocuklar ve anne babalar var. Herhangi birinin sıkı sıkıya takipçisi olup tüm önerilerini uygulamaya çalışmak sizi zorlayıp, bezdirebilir. Ancak hepsine ilişkin fikir sahibi olmak ve aralarından çocuğunuza ve size hitap eden önerileri hayata geçirmek çok iyi gelebilir. Çaresizlik hissinden, bunu yapmazsam iyi bir anne baba değilim düşüncesinden, benim çocuğumda bu işe yaramadığına göre bu çocukta bir sorun var duygusundan kurtarabilir.
Öyleyse Anne Baba Olmadan Önce
 
  1. Kesinlikle kendinizi çok iyi tanıyor olmalısınız. Elinize boş bir sayfa alıp “Ben ………………………….” cümlesini nasıl ve kaç farklı şekilde tanımladığınıza, bu tanımlarda esneklik gösterip gösteremediğinize mutlaka bakın. Hayatta kendinizi daha iyi tanıyabilmenize yardımcı olacak deneyimler edinin. Tatiller, okumalar, eğitimler, terapiler, arkadaşlar, yaptığınız ve yapmadığınız işlerin her biri size yol gösterici olacaktır.
  2. Eşinizle ilişkinizden memnun olup olmadığınızı, zorlu zamanlarda birbirinize nasıl destek olduğunuzu, anlaşmazlıklara nasıl çözüm bulduğunuzu biliyor musunuz? Eğer “Hiçbir sorun yaşamıyoruz ki…” diyorsanız, önce sorunlar yaşamayı bekleyin ki nasıl çözdüğünüze dair de bir fikriniz olsun. Eğer “Sürekli sorun yaşıyoruz, bir çocuğumuzun olmasının ilişkimize de iyi geleceğine inanıyoruz.” diyorsanız işe bebekten önce bir çiçek yetiştirmeyi deneyerek başlayın.
  3. Anne babalık repertuvarınızı zenginleştirebilmek için çok okuyun, çok dinleyin, çok izleyin. Bunların hiçbirini uygulamayacak olsanız bile zihninizde onlara bir yer açın. Hangisine ne zaman ihtiyacınız olacağını tahmin bile edemezsiniz.
  4. Yardım istemeye, etmeye ve almaya açık olun. Çünkü hayatta bir insan yetiştirmekten daha zor hiçbir şey yoktur ve bu konuda yardıma ihtiyaç duymayacak tek bir kişi bile olamaz. Her şeyi kendim halletmeliyim düşüncesi, çocukla aranızda güvensiz bir bağın kurulmasına zemin hazırlayacağı gibi, sizi ve onu dünyaya karşı da güvensiz kılar.
  5. Mükemmel anne baba ya da mükemmel çocuk diye bir şeyin olmadığını, mükemmel olmaya çalışmanın da ciddi sorunlar yarattığını aklınızdan çıkarmayın. Yeterince iyi olmak, yeter!
  6. Sağlıklı bir yaşam sürmek, adaptasyon yeteneğindeki üstünlükten geçer. Aşırı prensipli ve katı kurallı olmak adaptasyonu zorlaştırır. Esneyebildiğiniz, kendinizi değiştirebildiğiniz, şu an eskisinden daha farklı düşünüyorum ve farklı davranıyorum dediğiniz her anı takdir edin. “Sen çok değiştin.” diyenlere teşekkür etmeyi ihmal etmeyin.

BAŞLAMAK İÇİN BİTİRME ZAMANI

Yılın son ayı iki uçludur: Bolca güle güle, bir o kadar da hoşgeldin.

Kapanışları doğru yapmak, vedalaşmayı bilmek, sonlandırabilmek çok önemlidir. Bir kapıyı düzgünce kapatmadan diğerini açtığınızda olacak olan önce bir serinlik, ardından cereyan ve en sonunda kapılardan birinin sertçe çarpmasıdır.

Layığıyla bitirilmemiş her mesele, enerji yüklü bir şekilde kalmaya, alttan alta yaşamaya devam eder. Enerjinizin bir kısmını onu orada tutmaya harcadığınız için, yeni başladığınız işe tüm gücünüzü veremezsiniz. Hakkıyla yaşayamazsınız.

Doğru kapanış nasıl yapılır? 

Kapanışın doğrusu, ne yapmak istemiştim sorusuyla başlar. Ne yapabildim ile devam eder. Yapacak ne kadar kaldı ile sonlanır. Sadece birini ya da ikisini sorduğunuzda kapanış yarım kalır. Hem başarıları takdir etmek, hem de eksik kalanlara yönelik motivasyon geliştirebilmek yaşam enerjinizi canlı tutar.

Yılın son ayı, neleri sonlandıramadığınız ve enerjinizi alttan alta sömürmeye devam ettiğini görmek için büyük bir fırsattır. Sonlandırılamayan ilişkiler, bitirilemeyen işler, ayrılamadığımız eşyalar, ödeyemediğimiz borçlar… ufak ufak kemirmeye devam eder. Ne kadar bir faydası varmış gibi duruyorsa, o kadar da götürür.

En sık kafanızı kurcalayanla başlayın doğru kapanışı yapmaya. Neydi beklentiniz bu döngüyü başlatırken? Sevmek, sevilmek, para kazanmak, eğlenmek, bilgilenmek, iyi görünmek…? Hangileri gerçekleşti? Gerçekten beklentiniz karşılanıyor mu bu döngünün içinde? Yoksa aklınız başka işlerde, başka ilişkilerde, başka mekanlarda mı? Ne engel oluyor bu döngüde beklentinizin karşılanmasına? Bunu karşılayabilmenin bir yolu var mı? Yapabileceğiniz neler kaldı?

Tek tek soruların yanıtlarını verdiyseniz, son ay denemeler için son bir şans, kapatabilmek için iyi bir zaman, yeniden başlamaya hazırlanmak için büyük bir fırsat olabilir.

Başlangıçlara hazır mısınız?

Ne istiyorumla başlamak en güzeli. Neye ihtiyacım var? Bu ihtiyacımı karşılamanın en sağlıklı, en keyifli, en mutlu yolu ne? Yapabileceklerim neler? Yeterliliklerim neler? Kimlerden destek alabilirim? Önüme ne gibi engeller çıkabilir? Bu başlayacağım işin yürümemesine ne sebep olabilir, engellenebilir mi?

Zihnim de, bedenim de, ruhum da hazırsa hoşgeldin demenin zamanıdır.

Aralıkla birlikte, eski yıllardan ve bu yıldan kapanamamış ve kemiren her ne varsa GÜLE GÜLE, keyifle ve umutla başlamak üzere olan her bir ana HOŞGELDİN!