AYNA AYNA SÖYLE BANA…

Kulağa biraz sert geldiğinin farkındayım ama şunu görmekte fayda var: Çocuk eğer anne babanın aynası ise, bu ayna pamuk prensesin üvey annesinin aynası gibidir. Bastırmak için büyük çaba sarf ettiklerinizi, bilip de duymak istemediklerinizi bir bir yüzünüze çarpıverir.

Son 10 yıldır anne babaların çocuklarını yetiştirme biçimlerinin çocuğun kişilik gelişimini nasıl etkilediği konusunda çalışıyor olmama rağmen, bir aile ile yakın ve uzun süreli ilişki kurduğumda beni şaşırtan birçok şeyle karşılaşıyorum.

En şaşırdığım şeyse şu: Anne ve baba her ne kadar çocuğun kendinden ayrı ve bağımsız bir birey olduğunu biliyor ve ona göre davranmaya çalışıyor olsa bile, şu dünyaya vermek istediği ve veremediği mesajı çocuğunun üzerinden verebilme fırsatını hiç kaçırmıyor. Bu sebeple de, bütün yaşamı boyunca iyi bir eğitim alıp güzel işler başarmak istemiş; ama ne yazık ki yeterli kaynaklara sahip olamamış bir ailenin başarı tablolarında adı hep üst sıralarda yer alan çocukları olabildiği gibi; iyi eğitimli ve son derece başarılı ailelerin “istese çok başarılı olur” diye tabir edilen ama bir türlü o istemeyi gözlerinde göremediğiniz çocukları olabiliyor. Anne ve babanın kendinde yaşatmadığı, nasıl yaşatacağını bilmediği kutbu kontrol edilemez bir şekilde kendini çocukta aşikar ediyor.

Özellikle öfke, kıskançlık, haset gibi kabul görmeyeceği tahmin edilen duyguları bütünü ile baskılayan anne ya da babaların çocuklarından bir ya da daha fazlasında büyük ölçüde zarar verici davranışların görülmesi tesadüf değil. En dirençli, en zor değişim gözlenen çocuklar ve aileleri de,kendilerinde bu duyguların varlığından bihaber yaşayıp, çocuklarında bunların ortadan kalkması için ölesiye çaba gösterenler oluyor genellikle. Basit bir örnekle anlatmaya çalışayım: Anne henüz kendi annesinden ayrışmayı başarabilmiş değil. Anneanne nereye, çoluk çocuk hep birlikte onlar da oraya. Kardeşleriyle olan rekabetinde büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Bu sebeple de anneanneyi bir dakika kardeşleriyle yalnız bırakmıyor ki, unutulup yok sayılmasın. Bir türlü yüzleşemediği kıskançlığı, kendi çocuğunda ve kardeşine yönelmiş bir şekilde gördüğünde tahammül etmek onun için çok güç oluyor. Bir de çocuğunun, herkese ve her şeye hiç oralı olmadan verdiği zararla karşılaşınca buna dur demek imkansızlaşıyor. Çünkü o zarar verme hali, aslında isteyip de kendisinin bir türlü yaşatamadığı öfkesini de temsil ediyor.

“Psikoloğa gittik. Sorun çocuğunuzda değil sizde dedi.” cümlesinin klişe olduğunu kabul ediyorum. Ancak bunun boş yere klişeleşmediğini de eklemek isterim. Eğer, bir türlü değişmeyen ve varlığından rahatsızlık duyduğunuz bazı duyguları çocuğunuzda görüyorsanız, lütfen durun ve şu soruyu kendinize sorun: “Ben çocuğumda bu davranışa sebep olan duyguyu kendi hayatımda nasıl yaşıyorum? Yaşıyor muyum?”

Reklam